Bilisim
vuslat7
SEVGİSİZ MİSİNİZ YOKSA SEVGİ SİZ MİSİNİZ?
” Muhammed ESED ise Kur’an Mesajı adlı eserinde bu ayete: “Hâlbuki imana ermiş olanlar, Allah'ı başka her şeyden daha çok severler.” Diye anlam vermiş ve yalnızca Allah’a özgü olması gereken bir sevgi ile seven insan olmak gerektiğine vurgu yapmıştır. Hamdolsun sevginin ölçüsünü belirleyen Âlemlerin rabbi olan Allah’a! Her sevgi’nin bir üst sınırı vardır ama O kendisine olan sevgide sınır tanımaz. Her sevgi insanı bir bakıma bitirir ama O’na olan sevgi seven insanı yeniden kendine getirir ve yüceltir. Yaratılanı seveceksin. Amma yaratan ve yaşatanı bir başka seveceksin.
Yeni bir güne başlamanın heyecanı ile yola koyulup iş yerime gelene kadar arabamın radyosundan dinlediğim şu kıtalar beni bir anlık tefekküre sevk etti. “Kul oldum, kul oldum, kul oldum! Ben sana hizmette iki büklüm oldum. Kullar âzad olunca şâd olur; Ben Sana kul olduğumdan dolayı şâd oldum.” Sese değil söze kapılıverdim bir anda. Dinlediğim radyo’nun kaç frekanstan yayın yaptığına pekte aldırış etmedim o an.
Önemli olan sabahın o dondurucu soğuğunda yüreğimi dindirecek vahyi bir sıcaklıktı. Mevla’nın frekansına bağlanan herkesin Mevlana olmaya aday bir yürek olduğunu düşündüm o anda. Mevlana olmanın yolunun Mevla ile buluşmaktan geçtiğini, bir anlık tefekkürden kendimi alıkoyup bir adım atmam gerektiğini düşündüm.
Attığım ilk adım hayat rehberimiz olan Kuran’a yönelmek oldu. Kuran’ın yüce hakikat sırları içerisinde her bir ayetin Sevgi eksenli bir çıkış noktası olduğunu düşündüğüm bir anda beni muhatap olarak alan, bana değer veren bir hatiple karşılaştım.
İşte o eşi ve benzeri olmayan, her türlü noksanlıklardan münezzeh olan yüce hatip bana olanca şefkat ve merhameti ile hitap ediyordu: “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesâda (durgunluğa) uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler, size Allah’tan, Rasûlü’nden ve Allâh yolunda cihâd etmekten daha sevgili ise, artık Allah’ın (azâb) emri gelinceye kadar bekleyin.
Allah, fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe Sur, 9/ 24) Şimdi Hıra’da arayış içerisine giren o kutlu nebi gözlerimin önüne geldi. İlk vahyi alır almaz doğruca çok sevdiği ve değer verdiği Hz. Hatice’ye yöneldiğinde aldığı ilk tepki aklıma geldi. “ O yüce Rabbin seni unutmadı, hiç de mahcup etmedi ki!” Sahip olduğumuz eşler, yaşadığımız aşklar, kurmuş olduğumuz sosyal, siyasal, kültürel veya diplomatik ilişkiler ağında kimlerle ne kadar güçlüyüz dersiniz. Ya da gücümüzü kimlerden veya nerelerden alıyoruz dersiniz?
Güç aldığımız güç ve otoriteler bizi nereye taşıyor dersiniz? “Kulluğa bel bağlayıp Sultanı gözler gözlerim Derdine düş olmuşum dermanı gözler gözlerim Baktığım ol gördüğüm ol, istediğim oldur ol, Ya nice gözlemesin didarı gözler gözlerim. Âline ashabına vardır bizim ikramımız Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali gözler gözlerim Eşrefoğlu Rumi’nin sözleri cevherdir veli Daima iman ile Kuran’ı gözle gözlerim” Sorduğum tüm soruların cevabı ise tüm bu dizelerde saklıdır sanırım.
Dostluk, sevgi, adalet, muhabbet, kimlik, kişilik, onur, izzet, merhamet, hoşgörü ve tevazu arar mı bizimde gözlerimiz? Ya da Miraç Hadisesi gerçekleştiğinde müşriklerin tüm alaylarına rağmen o daha peygamberi dinlemeden net bir şekilde “O söylüyorsa doğrudur!” diyen Hz.Ebubekir’leri arar mı gözlerimiz? Hicret gecesi peygamberin evinde ölüm yatağına uzanıp yorganı da kafasına çeken ve ölümü göze alacak kadar onu seven Hz. Ali’yi gözler mi gözlerimiz? Peygamberimizin vefat ettiğinde yanında bulunan ve gözyaşlarını tutamayan bir kadın vardı. Kendisine “Niçin bu kadar ağlıyorsun?” diye sorulduğunda, - “Ben Resulullah’tan ayrılacağımızı biliyordum.
Bunun için ağlamıyorum. Ben vahyin kesilmesine ağlıyorum.” Diye cevap veren Ümm-i Eymen’i gözler mi gözlerimiz? Nereden nereye! Allah sevgisi sadece o dönemin Ali’lerini, Ömer’lerini sevmeyi mi gerektirir? Allah sevgisi çağımızın ilim deryasında yüzen, gönül iklimlerini bir hoş eden, tevazu kanatlarını germiş, muhabbet iksiri yudumlayan Hasan’ları, Hüseyin’leri, Ali’leri, Osman’ları, Talha’ları, Harun’ları da sevmeyi gerektirmez mi?
Ya da tüm bunlarla Allah için dostluk kurmayı, sevgi bağlarını yüceltmeyi gerektirmez mi? O halde biz onurlu müminler topluluğunu Allah için ve Allah adına birbirine kenetleyecek bağları koparmak kimin haddine dostlar! Bizleri zikretmeye, zikretmeye, akletmeye, düşünmeye sevk edecek sevgiyi var eden Allah’a teşekkür etmek gerekmez mi sizce de?
Hüseyin Emre AKTAŞ
Vuslat Ani yazilarinin devami: 1 2 3 4 5 6 7 8
Bugün 82 ziyaretçi burdaydı!