Bilisim
vuslat5
“SEN/BEN DEĞİL BİZİMLE COŞMALI TÜM YÜREKLER BU BAYRAM’DA!”
Günler öncesinden yapılan bayram hazırlıkları, evlerde yapılan temizlikler, esnafların gülen yüzü, hanımların dayanışma içerisinde yaptıkları sarmalar, çorbalar, baklavalar, kadayıflar ayrı bir atmosfere bürür toplumun her bireyini.
Hele tepeden tırnağa yenilendiklerini hisseden çocukların kapı kapı gezerek “memecimin giliği” diyerek o masumane bir edayla avuçlarını açışları ve gözlerindeki sevinç daha bir bambaşkadır. Aslında İslam dininin gereklerinden olan farz ibadetlerin her biri bir bayramdır bizim için.
Bireysel ve de toplumsal manada kişinin önce Allah ile sonra kendi nefsinde sonra ailesi ve çevresindekiler bir coşkuyu yaşamaktır bu ibadetlerin ruhunda yatan gerçek. Çünkü: “Hem bedenen hem ruhen bizi arındırdığına inandığımız Namazımız, Orucumuz, haccımız, zekât ve fitrelerimiz Âlemlerin Rabbi olan Allah(cc) içindir.
” Hem bireysel ve toplumsal alanda bizi güçlü ve dinamik kıldığına inandığımız bayramlarımız, dua ve ibadetlerimiz Âlemlerin Rabbi olan Allah(cc) içindir.” Bizim inancımızda yeri olmayan şu sözlere vurgu yapmak istiyorum. “Bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın!” “Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler!” “Din benim kalbimle Allah arasındadır!” “Benim kalbim temiz, kalbime bak sen!”
Bu tarz düşünceler dini bir bütün olarak algılamaktan uzak yaşayanların işidir. Bu tür yaklaşımlar dini argümanları belli bir kalıba oturtmak, belli bir mekâna hapsetmek ya da belli kimselerin tekelinde tutarak Ku’ran ve sünnet mantalitesinden uzaklaşarak, vahyi sınırların dışına çıkanların işidir.
Bu tür yaklaşım sergileyenler ise bayramlarda zevkine vardığımız bu coşkudan ne kadar nasiplenebilir ki? Bayramlar yediden yetmişe herkesin çocuklar gibi “şen” olması gerektiği, zengin fakir herkesin “gül”mesi gerektiği, darda olanın, yolda kalanın birbirinin derdiyle “dert”lenmesi gerektiği günlerdir. Bayramlar ağlayanı güldürmenin, düşeni kaldırmanın, anlatanı dinlemenin, sızlayanın sızısını dindirilebilmenin gerekli olduğu günlerdir.
Bu bayram her Müslüman bu coşkuyu önce kendi nefsinde yaşayabilmeli sonrada etrafındaki öksüz/yetim, fakir/kimsesiz, ihiyar/genç, büyük/küçük herkesime yaşatabilmelidir. Yapılan istatistiklerde insanımızın isimlerinin büyük bir çoğunluğu “Ahmet”, “Mehmet”, “Hasan”, “Hüseyin”, “Ali”, “Osman”, “Muhammed”, “Fatıma”, “Zeynep”, “Aişe” v.s.den oluşmaktadır.
Bu bayramda bizlerde adeta Mekkeli Muhacir ve Medineli Ensar arasında yaşanan hicret ve kardeşlik coşkusunu hiç olmazsa ismimizden yola çıkarak yaşatma gayretinde olalım Pakistan’lı Milli Şair Muhammed İkbal’in Hac’dan dönen ve çeşitli hediyeler getiren Pakistanlı hacılara söylediği şu sözü hepimiz hatırlarız: “Keşke o diyarlardan Resulullah iklimini, Ebubekir sadakatini, Ömer adaletini, Osman hayâsını ve Kur`an bağlılığını, Ali ilmini ve celadetini getirseydiniz de ümmeti kurtarsaydık!” Bu müthiş tespit doğrultusunda bizlerde ismimizin çağrıştırdıklarını ve şahsımızın yaklaşımlarını bir kez daha düşünelim.
İsmi Ali olanlarımız ne kadar âlicenaplık gösterebiliyoruz. Bizler için âli menfaatlerimiz mi yoksa âli olan yüceliklerimiz mi ön plandadır. İsmi Abdullah olanlar acaba Allah’a karşı kul ve kölelik mi yapıyorlar yoksa her türlü dünya metaı, haz ve zevki yaratanın önüne mi geçiyorlar. İsmi Mahmut, Mehmet, Muhammed olanlar hamd etmeyi, şükretmeyi, sabretmeyi kendilerine şiar edinebilmişler mi? İsmi Hasan, Hüseyin olanlar isimlerinin Arapça “Hasene” fiilinden türediğini ve “Güzellik” ya da “Güzel olan” ya da “Küçük güzel” manasına geldiğini biliyorlar mı? Bunları saymakla bitiremeyiz dostlar.
Bugün Arafat’ta vakfe duran hacılarımız yarın şeytan taşlayarak bir başka bayram coşkusunu yaşayacaklar. Acaba bizler de kendi bulunduğumuz mekânlarda kendi şeytanlarımızı taşlamak için çıktık mı bugünden yola. Kendi içimizdeki büyük şeytanı ve yeryüzünün her bir köşesinde insanlığın kanını emen, mazlumlara ve mağdurlara mum tutturan büyük şeytanları taşlamak için hazırlanabildik mi?
Bugün bayram dostlar! Sevinsin çocuklar, coşsun tüm gönüller! Evet, bu bayram bizim bayramımız elbette. Dünyayı kan gölüne çeviren, çevremizi yaşanmaz kılan, ekin ve dikimi mahveden, yetimi öksüzü itip kakan, mazluma ve masuma hayat hakkı tanımayan küresel şer güçlere inat bu bayramı birlikte ve coşkuyla yaşayalım. Kıralım nefis denilen putun tüm sütunlarını, yok edelim kendi ellerimizle büyütüp beslediğimiz şeytan denilen aleyhinanenin tüm yeşerttiklerini.
Bazı yüzlerin ak, bazı yüzlerin ise kararacağı o dehşetli günde gelecek nesillerin bizlerden davacı olmamasını istiyorsak bugün bu coşkuyu yaşamamıza engel olacak hiçbir bir şeytani ve nefsanî güce fırsat vermeyelim. Ve: “Yusuf'u dipsiz kör kuyuda yaşatan, Mecnuna Leyla'yı çöllerde aratan, Ferhat'a şirin için dağlar kazdıran Ne olursun kaldır engelleri aradan” diye dua ediyor ve nice bayramlar diliyorum.
Bu coşkuyu 5 yıldızlı otel odalarına hapsetmeyip gönüllere yerleştiren, hayatın içine çeken, şehre yayan kimselere ne mutlu! Selam ve dua ile!
HÜSEYİN EMRE AKTAŞ
Vuslat Ani yazilarinin devami: 1 2 3 4 5 6 7 8
Bugün 95 ziyaretçi burdaydı!