Bilisim

vuslat3



BEDEN ÜLKESİNİN BAŞKENTİNE YAĞAN KARDAN NE HABER!

Suyu sert, insanı mert olan Sivas’ımızda nihayet kar yağdı. Hiç alışık olmadığımız bir mevsimi yaşıyoruz. Dün Zemheri idi, şimdi karakış yarın ise Gücük. Ondan sonra kapıdan baktıran kazma kürek yaktıran Mart ayına gireceğiz.

Bir taraftan kış şiddetli geçmiyor, fakir fukara hiç olmazsa bu kışı biraz daha rahat atlatacak diye seviniyoruz. Öbür taraftan da “Niçin kar yağmaz oldu?”diyerek üzüntü duyuyoruz. Küresel ısınmanın getirdiği bir takım olumsuzluklarla birlikte kendini gösteren ilk değişiklik mevsimlerdeki farklılaşmalar oluyor. Yılın altı ayını, soğuk, yağmur, kar, çamurla geçiren bir Sivaslı için elbette ki çok çetin kış şartlarının olmaması çok normal bir durum gibi gelmemektedir.
 
Her mevsimin kendine has güzellikleri var mutlaka. Bu güzelliğin farkında olan insanımız yazını, güzünü, kışını ona göre hazırlıklar yaparak geçirmektedir. Unluk, bulgurluk, yazlık, kışlık gibi hazırlıklar daha çok kışın çetin geçtiği yörelerde daha yaygındır. Bizler hesabımızı yaparken, ilahi otoritenin de yapacağı hesabı göz ardı etmememiz gerekmektedir.

Geçmişte susuzluktan kırılacağımızı, büyük bir kıtlık ve kuraklıkla karşı karşıya kalacağımızı düşünerek “İstanbul’un işi Allah’a kaldı!” diyerek dalga geçenlerin heveslerinin kursaklarında kaldığını görüyoruz. Yine karın şiddetli yağmasını da adeta bir felaket olarak algılayıp felaket tellallığı yapanları yadırgıyoruz.
 
Bütün bu olup bitenlerden ders çıkarmamız gerekiyor. Küresel ekonomik krizlerden, toplu ölümlerden, türlü hastalıklardan, küresel ısınmayla birlikte doğal afetlerden yakamızı kurtaramıyorsak elbette bunu tesadüflere bağlamak imkânsızdır. Küreselleşen dünya daha çok boğmaya devam ediyor. Yeryüzündeki mutlu ve putlu bir azınlığın şaha kalkmış doyumsuz iştahı sayesinde hiçbir bölgede mutlu çoğunluklar bulabilme imkânı yoktur.

Bugün gelinen nokta da insanlığın hiçbir meselesine çözüm bulmayacak kadar zavallılaşan beşeri sistemler, her geçen gün bataklığın içerisine saplanmakla beraber bunun faturasını da mazlum ve mağdur halklar üzerinden çıkarma derdine düşmüştür. Eğri terazi doğru tartmaz.

Bugün beşeri sistemler insan fıtratına en uygun olan bir yaşam biçimini hayata hâkim kılmak yerine kendi elleriyle ürettikleri ideolojilerin egemenliği için çaba sarf etmektedir. Kimileri ırklarının üstünlüğünü, kimileri gücünün iktidarını, kimileri devletlerinin kutsallığını, kimileri ise elde ettikleri bilgi teknolojisinin ulaşılamayacak hızını öne sürerek tüm dünya halklarını yönetmeye kalkmaktadırlar.
 
Bunu yaparken de insan fıtratına en uygun olan Özgürlük, Adalet ve Paylaşım ilkesini hep göz ardı etmektedirler. Tüm insanlık bugün dünden çok daha mutlu değildir. Bugün geldiğimiz nokta dünden çok daha vahimdir. Böyle giderse yarınlarımız da bugünlerimizden daha bir umutlu olmayacaktır. Gücü elinde bulunduranların rengi değişmiş, ırkı değişmiş, ismi değişmiş ya da bölgesi değişmiş çok şey fark etmiyor. Şu olay aslında her şeyi özetliyor:

Peygamberimiz (sav) yağmur yağınca göğsünü yağmura açıp dışarı çıkarmış. Bunun üzerine sahabe: "Bunu niye yaptınız ya Rasulullah?" diye sorduğunda ise: "Bu, az önce Rabbiyle beraberdi ve ahdi yeni!" diyerek çok anlamlı bir cevap verirmiş. Her yağan karın ardından metropol şehirlerde trafiğin tıkanmasını “Beyaz Felaket!” olarak adlandıranlar üç günlük bir tatil bulduklarında Uludağ, Erciyes, Palandöken gibi kayak merkezlerine akın etmekte fakat bunu hiçbir zaman kendi iç dünyalarında rahmete dönüştürmek kaygısı taşımamaktadırlar.

Bugün gelinen noktada bize düşen ise müfsit ve de müflis politikalar üreten ve tüm yeryüzünü yaşanmaz hale getiren küresel şer güçlere inat adeta rabbimizin buyrukları yeniden iniyormuşçasına gelen hayat kitabımız Kur’anı açarak inen ayetlere sarılmalı ve de hayatımıza hâkim kılmalıyız. Üstadın dediği gibi: “Her fikir, her inanış tek mevsimlik vesselam, Zaman ve mekan üstü bir ilkeler bütünü var o da İslam!” Peygamberin göğsünü yağmur damlalarına açtığı gibi bizlerde bedenimizi, bağrımızı ve beynimizi her zaman taptaze, dipdiri ve yepyeni mesajlar içeren ayetlerin tamamına birden açabilmeli ve tüm nesillere ve çağlara bir umut ışığı gibi doğabilmeliyiz. O ayetleri bir bir teneffüs edelim bizler. Esen sert poyrazlar ferahlatsın iç dünyamızı.

Yağan şiddetli karlar ısıtabilsin tüm dünyamızı. Hatta her batan güneş bile aydınlatsın tüm karanlıklarımızı. Yeter ki beden ülkesinin başkenti olan kalbimizi yağan karla buluşturabilelim. Selam ve dua ile!

HÜSEYİN EMRE AKTAŞ


Vuslat Ani yazilarinin devami:  1  2  3  4  5  6  7  8  9  10  11  12

Bugün 5 ziyaretçi burdaydı!

Genel

Uni Kisayollar

Onemli Linkler

Bilisim

CSS,HTML,XML...

Linkler

Flatcast Radyo

Active-x

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol